Ali Şükrü Bey Cinayetinin Perde Arkası: Atatürk mü öldürttü?
*
Resimleri orjinal boyutunda görmek için üzerlerine tıklayınız
Sağda, Trabzon Mebusu Ali Şükrü Bey merhum
***
Moskova ve Lozan antlaşmalarına delege olarak katılan, 14 ciltlik Türk Tarihi’ni yazan, ilk Milli Eğitim Bakanı ve aynı zamanda Sağlık Bakanlığı da yapmış olan Dr. Rıza Nur’un kaleminden Ali Şükrü cinayetinin perde arkası:
Osman Ağa Ankara’da imiş. Sokakta rastgeldim. Yüksekte Çiftegazi Mektebi yanında oturuyor. Karacaoğlan caddesinde rastgeldim. Nereye gittiğimi sordu. “Meclis’e” dedim. “Ben istasyona gidiyorum, beraber gidelim.” dedi. “Peki” dedim. Istasyona kadar beraber yürüdük ve konuştuk. Beni severdi, itimadı vardı. Ben de onu severdim. Meclis’in önünden geçerken dedi ki:
“Yahu, Meclis’de bir çok vatan haini meb’us varmış, bunlar memleketi satıyorlarmış. Niye bana haber vermiyorsun? Meclis’i basıp hepsini keseceğim. Başka çare yok. Bu kadar emek, bu kadar kan. Memleketi kurtardık. Derken şimdi bunlar çıktı.”
Baktım, kemali safiyetle, sükunetle ve ciddiyetle söylüyor. Ben ise işin dehşetinden tüylerim ürperdi. Düşün, Meclis basılmış, ikinci grup doğranmış, arada diğer meb’uslardan da gitmiş. Her yer kan ve cenaze içinde, inleyen, bağıran, imdat isteyen, can çekişme hırıltıları… Ne kanlı sahne, ne facia… Cihana, Avrupa’ya karşı da ne çirkin… Tarih her gün bunun dehşetinden titreyecek… Bu adam da bunu yapar mı yapar. Müthiş bir hunhardır. Yapar da gözünü bile kırpmaz. Nitekim bana da adi bir şey söylüyor, bir portakal keser gibi söylüyor.
Dedim ki: “Bu hainleri sana kim haber verdi?”
Dedi: “Orasını sorma!”
“Hayır, illa söyle!” dedim ve zorlandım.
Dedi: “Gazi söyledi.”
Iş anlaşıldı: Mustafa Kemal ikinci gruptan bîzâr, çaresi de kalmamış. Topal Osman’a bunları katliam ettirecek. O, mevkide kalması için, hatta bütün Milletin canına kıyar. Eşsiz bir canavardır. Merhamet, ve vicdan öyle şeyler bilmez. Demek bu işi kurmuş, işin de Osman’dan başka münasıb ehli yoktur. Osman da vatanperverdir, hem de cahil. Zavallının vatan hislerini ele almış, onu iyice doldurmuş, kandırmış.
Dedim ki: “Ağa, ben seni çok severim. Sen de bunu bilirsin. Bana itimadın var mı, beni sever misin?”
Dedi: “Vardır, seni çok severim. Sen tam vatanperversin. Venizelos’u bile döğdün.”
Dedim: “Peki! Beni dinle! Sana babaca nasihatim var. Sen cahilsin. Işlerin içyüzünü anlamazsın. Bu lakırdılar aramızda kalacak amma, yemin et!” Yemin etti. Devam ettim: “Meclis’te hain yoktur. Onlar hükumetin yolsuzluğu aleyhindeler. Biraz azgınlar, amma, iş böyledir. Sakın bu işi yapma! Bu çok fena, çok kanlı bir iştir. Sonra sana lanet okurlar. Yazık, bu Millete bu kadar hizmet ettin, bunları mahvetme. Bu işi sakın yapma! Millet Meclisini basmak pek ağır bir şeydir. Hem de sen bunu kanınla ödersin.”
Dedi: “Ne diyorsun?”
Dedim: “Böyledir. Bana söz ver! Yapmayacağına yemin et!”
“Yapmam. Iyi ki söyledin.” deyip yemin etti.
Bu adam cahildi, hunhardı, fakat iyi insandı, pek vatanperverdi. Anlatınca anladı. Ben de böyle dehşetli bir faciayı izale ettim diye sevindim. Artık bitti dedim. Hatta o esnada istasyonun rıhtımında beraber bir aşağı bir yukarı volta vuruyorduk. Şakalaştım. Gülüştük. O gün de istasyon pek kalabalıktı. Bir istikbal mı vardı, neydi bilmem… Bir tesadüf, bakın ne yapıyor. Çok iş tesadüfe bağlıdır. Bu tesadüfler milletin bile talihlerini değiştirirler.
Iki üç gün geçti, bir gün Ali Şükrü’nün meydanda olmadığını söylediler. Kardeşi iki gün beklemiş, bakmış yok, hükumete söylemiş, Rauf’a (Orbay) söylemiş. Hükumet arıyormuş. Bakıyoruz, Rauf’ta bir fevkaladelik var. Hey’et-i vekilede soruyorum, soruyorlar, kimseye hiçbir şey söylemiyor. Herkes merakta. Ali Şükrü ne oldu? Yine bunu Rauf’a Hey’eti Vekile resmen soruyor. Hiç bir şey demiyor. (…) Iki gün evvel Ali Şükrü akşam üzeri Karacaoğlan caddesinden hükumete giden yolda cami karşısındaki kahvede imiş. Topal’ın adamlarından ismini unuttuğum bilmem ne kaptan denilen adam gelmiş. Ali Şükrü’ye “Ağa seni istiyor.” demiş. Aynı memleketli olduklarından birbirilerini tanırlarmış. Kalkmış beraber gitmişler. Ağanın evine girmişler. Demek, iş geldi, Ağa’ya dayandı. Benim de derhal Ağa ile görüştüğümüz aklıma geldi. Kendi kendime dedim: “Mutlaka ağa Meclis’i basmayınca Mustafa Kemal onu Ali Şükrü’yü öldürmeğe ikna etti.”
**********
KAYNAK: Dr. Rıza Nur, Hayat ve Hatıratım (Paris 1929), Altındağ Yayınları, Istanbul 1967, cild 3, sayfa 1172 – 1175.
**********
Kadir Çandarlıoğlu
**********
“Belgelerle Gerçek Tarih” isimli 792 sayfalık çalışmamızı ücretsiz indirebilirsiniz:
http://www.mediafire.com/?vgk9k8cozdpy7ez
*
Alıntılarda şu şekilde kaynak belirtiniz:
www.belgelerlegercektarih.wordpress.com
*
*
Bir Cevap Yazın