M. Kemal Atatürk’ün Yasakladığı, Kapattığı Gazeteler, Basın Sansürü

Published by

on

M. Kemal Atatürk’ün Yasakladığı, Kapattığı Gazeteler, Basın Sansürü

Düşünebilen beyinlere malumdur ki, bir ülkenin Anayasa’sında “Cumhuriyet” yazması, o ülkede Cumhuriyet idaresinin olduğunu göstermez… Tıpkı sahte ürünlerin ambalajında marka ambleminin olması gibidir bu… O marka amblemi, milleti aldatmak ve içeriğin sahteliğini kamufle etmek için, çekici ve göze hoş gelen bir surette ambalajın üzerine yerleştirilmiştir. Bu ürünleri araştırmayan, bunlara dokunmayan, kurcalamayan ve nasıl olması gerektiğini bilmeyenler; sıradan bir reklam filmi ile kolayca aldatılabilirler. Aynı şekilde, M. Kemal Atatürk’ü ve rejimini dokunulmaz kabul eden, sorgulamayan, incelemeyen ve dinimize uygun olup olmadığına bakmayanlar da, basit bir propaganda ile uyutulabilirler. Zaten öyle de olduğu açıkça ortada değil mi? Yapılan bütün hukuksuzluklara, Islam düşmanlığına, yasaklara; kısaca Firavunluğa rağmen, bazılarının hala bu çelişkinin farkına varamaması, bunun en bariz göstergesidir.

Eğer yalnızca “Cumhuriyet” kelimesiyle bir ülkede özgürlük, hürriyet ve insan haklarına saygı olduğu iddia edilirse, bu durumda dünyada belki en anti demokratik ülke konumunda bulunan “Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti” bizim “Türkiye Cumhuriyeti”nden özgürlükler bakımından daha ileride olması gerekirdi. Öyle ya, onlarda yalnızca “Cumhuriyet” değil, aynı zamanda ” sözde demokrasi” de mevcut. Fakat orada da bizde olduğu gibi “…izm” var. Bizde “Kemalizm” onlarda ise “Komünizm” ideolojisi hakim. Onların yönetim biçimi de “tek parti rejimi” M. Kemal Atatürk’ün kurduğu rejim de “tek parti rejimi”, hatta “tek adam” rejimiydi. Zira partiye seçilecek olanları M. Kemal seçmekteydi.

M. Kemal Atatürk’ün 1927’de yayınladığı bir tamimde; “Aziz vatandaşlarım. Cumhuriyet Halk Fırkası, namına bütün memlekette Türkiye Büyük Millet Meclisi azalığı için tespit ettiğim zevatın heyeti umummiyesini ittılanıza (bilginize) arzediyorum. Her vatandaş için yeni devrede beraber çalışmayı münasip gördüğüm arkadaşların heyeti umumiyesinın birlikte görülmesini faideli addettim. Bunlardan, her daire-i intihabiye’ye (seçim bölgesine) tefrik edeceğim mebus namzetlerini ayrıca imzam tahtında arzedeceğim.”[1] demesinden, M. Kemal’in şahsi iradesinin ne kadar belirleyici olduğu anlaşılmaktadır. Vekil tayinini kendi partisi olan CHP’ye bile bırakmamakta, kimlerin vekil olacağına ve kimlerin hangi illerin vekili olacağına kendisi karar vermektedir.

Bunun öncesi de var… Birinci Meclise darbe yapan M. Kemal, 1923 yılında yapılan 2’inci Meclis seçimlerine sadece kendi oluşturduğu listenin katılmasına izin vermiştir. Bağımsız adaylar baskılarla çekilmeye icbar edilmişlerdir. Neticede M. Kemal’in listesi dışında sadece iki, veya üç kişi Meclise girebilmiştir. Bu konu, dönemin gazetelerinde karikatürize edilerek eleştirilmiştir.[2]

Resimleri orjinal boyutunda görmek için üzerlerine tıklayınız

M. Kemal Atatürk dönemin gazetelerinde karikatürize edilerek böyle eleştirilmişti

***

Bu hususta daha fazla malumat edinmek isteyenlere “M. Kemal Atatürk ile çok partili sisteme geçildi yalanı”[3] isimli konumuzu tavsiye ederiz. Son bir misal vererek asıl konumuza geçeceğiz.

Örneğin Ingiltere’de “Cumhuriyet” yoktur ve Parlementer Monarşik bir yönetim yapısına sahiptir ancak şu an belki dünyanın en özgür ülkesidir. Azınlıkta olan müslümanlar için Şeriat mahkemelerinin kurulmasına onay verecek kadar özgür bir ülkedir Ingiltere… Bizde ise çoğunluk müslüman olduğu halde Islam kanunlarını uygulayan Şeriat mahkemelerini istemek dahi “suç” kapsamına girmektedir. Dolayısıyla Türkiye Cumhuriyeti’nin; “Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti” veya “Çin Halk Cumhuriyeti”nden farkı yoktur… Hepsi de despotluktur… Diktatörlüktür. “Cumhuriyet” kelimesi ise bunu maskelemekten başka bir şey değildir. Osmanlı Devleti ise Türkiye Cumhuriyeti’nden daha demokratiktir, zira gayr-i müslimlerin kendi dinlerine göre muhakeme edilmelerini bir hak olarak telakki etmiş ve onlara özel mahkemeler açmıştır. (Bu konuda teferruatlı bilgi için bakınız; Macit Kenanoğlu, Osmanlı Millet Sistemi, Istanbul 2004, sayfa 203 ve devamı. Ayrıca bakınız; Ekrem Buğra Ekinci, Osmanlı Hukuku, Istanbul 2008, sayfa 318, 319. Bu kaynaklardan başka Osmanlı Devleti’nin insanlara tanıdığı haklar için bakınız; Kadir Çandarlıoğlu, Belgelerle Gerçek Tarih, kitabı üctetsiz indirebilirsiniz: http://www.mediafire.com/?vgk9k8cozdpy7ez , sayfa 646 – 671.)

Kemalist rejim, 1925 yılında mer’iyyete koyduğu Takrir-i Sükun Kanunu ve 1931 yılında mer’iyyete koyduğu Matbuat Kanunu ile ülke genelinde birçok gazeteyi kapatmış ve birçok gazeteciyi de Istiklal Mahkemesi’nde yargılayarak ülkede terör estirmiştir. Bunlarla yetinmeyen “Tek Adam” rejimi, Rusya, Fransa, Mısır, Avusturya, Suriye vs. gibi ülkelerde yayınlanan bazı gazetelerin Türkiye’ye girişini dahi yasaklamıştır. Bu ilkel kavimlere mahsus uygulamalar, M. Kemal Atatürk’ün kurduğu rejimin diktatörlük olduğunun delillerindendir… Ama maalesef hala bu gerçeği göremeyenler var.

Böyle bir rejimin, Hitler’in Nazi Almanya’sından veya kemalistlerce özgürlüklerin kısıtlandığı bir ülke olarak tanımlanan Iran’dan farkı nedir? Özgürlük yalnızca bedeni açmak, dine sövmek ve içki içebilmek midir? Düşünce, ifade, bilgi edinme ve haber alma özgürlüğü gibi temel hakların ihlal edildiği bir ülkede Cumhuriyet’ten bahsedilebilir mi? Tabii ki hayır.

Ülkemizde oynanmış oyunları ve hukuk facialarını bilgilerinize arz etmek gayesiyle yaptığımız bu çalışmada, evvela 1925 Takrir-i Sükun Kanunu, ardından da 1931 Matbuat Kanunu’yla nasıl terör estirildiği anlatılacak ve akabinde uzmanların 1931 Matbuat Kanunu’nun bazı maddelerine dair yaptıkları değerlendirmeler nakledilecektir.

Bundan sonra Takrir-i Sükun Kanunu’yla yasaklanan bazı gazetelere ilişkin kısaca malumat verilecek ve bu faslın ardından Türkiye’ye girişi yasaklanan bazı gazeteler sıralanacaktır. Sona iki bölüm kalıyor ki, bunlardan ilki o günleri bizzat yaşamış gazeteci ve siyasetcilerin görüşlerinin yer aldığı bölüm, diğeri ise M. Kemal’in ölümünden sonra Ismet Inönü döneminde de bu zulmün devam ettiğine dair birkaç misal zikredilecek olan bölümdür. Yazıyı okumaktan bıkmamanız için yasaklanan bazı gazete ve dergileri 2 kategori halinde (M. Kemal Atatürk dönemi ve Ismet Inönü dönemi) ek olarak yazının en sonuna ekleyeceğiz. Mutlaka okumanızı tavsiye ederiz.

4 Mart 1925 yılında yürürlüğe giren Takrir-i Sükun Kanunu döneminde, 3 Mayıs 1925 tarih ve 1846 sayılı kararname ile “Havali-i Şarkiyede Idare-i Örfiye Mıntıkasında tatbik edilecek sansür Talimatnamesi kabul edilmiştir.[4] Takrir-i Sükun kanunu kabul edilir edilmez ilk iş olarak iki Istiklal Mahkemesi kurulmuş ve meclisin onayını almadan doğrudan idam kararlarının infazını gerçekleştirme yetkisi ile donatılmıştır.[5] Bu kanuna dayanılarak Son Telgraf, Izmir’de Sada-i Hak, Trabzon’da Istikbal ve Kahkaha, Istanbul’da Press de Suar kapatılmıştır.[6] Tanin, Tevhid-i Efkar, Sebilürreşat, Aydınlık ve Resimli Ay gibi değişik eğilimlere sahip gazete ve dergiler de kapatılır.[7] Daha sonra Vatan ve Vakit gazeteleri de kapatılmış, gazetelerin sahip ve yazarları Istiklal Mahkemeleri’nde yargılanarak tutuklanmışlardır.[8] Takrir-i Sükun Kanunu ile basına yönelik bir susturma hareketi başlatılmış ve tüm muhalif basın organları ve kuruluşları yasaklanmış ve kapatılmıştır.[9]

Milli Mücadele’ye destek veren gazetelerin kapatılmasını anlamak elbette mümkün değildir. Örneğin Faik Ahmet öncülüğünde Trabzon’da çıkan Istikbal gazetesi, Trabzon’da hatta bütün Karadeniz ve Doğu Anadolu’da halkın Milli Mücadeleyi desteklemesinde önemli bir rol oynamıştır.[10/a] 1962 yılında yayınlanan Milliyet gazetesinin haberi de bunu teyid etmektedir.[10/b]

(Fotoğraf: Milli Mücadele’yi destekleyen Istikbal gazetesinin 13 Aralık 1920 tarihli nüshası)

***

***

4 Ağustos 1962 tarihli Milliyet gazetesi

***

Üstelik bu gazete, Trabzon Müdafaa-i Hukuk Cemiyetinin yayın organı durumundaydı. Belli ki, M. Kemal en şedid ve despot yöntemlerle bütün muhaliflerini susturmakla kalmamış ve memleketin hayrı için çalışıp didinenleri dahi şahsi mülahazalarla saf dışı bırakmıştır.

Istiklal Mahkemeleri’nde boy gösteren ilk isim Hüseyin Cahid Yalçın olmuştur. 19 Nisan günü tutuklanan Hüseyin Cahid, Ankara Istiklal Mahkemesi’nde yargılanmıştır. Mahkemeye sevkedilmesine gerekçe gösterilen suç (!) ise Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nın merkezinde yapılan aramayı Tanin Gazetesi’nde “baskın” olarak vermesidir.[11] Bu saçma ve gülünç suç isnadına karşı yaptığ1 savunmasında, çok haklı olarak, “Hem eğer baskın kelimesi fena bir kelime ise, Terakkiperver Fırkası’nın benim aleyhimde ikame-i dava etmesi lazım gelirdi”[12] diyerek Mahkeme üyelerine hukuk dersi vermiştir. Lakin yine de muhakeme sonucunda Çorum’a sürgün edilmekten kurtulamamıştır.[13]

Ne ilginçtir ki, eski Kastamonu Milletvekili ve Adana’da yayımlanan Tok Söz gazetesinin yönetmeni Abdülkadir Kemali’nin 25 Kasım’da Müdafa-i Umumiye Fırkası’nı kuracağını açıklamasından sadece 5 hafta sonra 30 Aralık 1924’te gazetesi “Tok Söz” kapatılmış, bizzat yöneticisi de 6 ay hapis cezasına çarptırılmıştır.[14]

Tutuklanan gazetecilerin yargılanması Elazığ Istiklal Mahkemesi’nde Eylül ayına kadar sürmüştür. Bu arada, gazeteciler, tutuklanıp Elazığ’a getirilirken M. Kemal’e telgraflar çekerek kendilerini mahkemenin şerrinden kurtarmasını istemişlerdir.[15] Mahkemenin son günlerinde bir telgraf daha çekerek aflarını istedikleri görülmektedir.[16] Bunun üzerine M. Kemal, mahkemeye bir telgraf çekmiştir.[17] Mahkemenin bu çağrıya cevabı ise beklendiği gibi olmuş ve gazeteciler beraat etmiştir. Prof. Dr. Tunçay, bu gelişmenin, mahkemelerin siyasal iktidarın “emri ile” hareket ettiğinin en somut delili olduğunu belirtmektedir.[18]

***

Yargılananlar arasında bulunan Zekeriya Sertel, Ahmet Emin Yalman’ın henüz yoldayken M Kemal’e affedilmesi halinde bir daha gazetecilik yapmayacağına dair bir telgraf gönderdiğini söylemektedir.[19] Nitekim, Istiklal Mahkemesi’nde yargılandıktan kısa bir süre sonra affedilen Ahmet Emin Yalman, söz verdiği üzere gazeteciliğe on yıl ara verir ve araba lastiği ticareti ve reklam metni yazarlığı ile uğraşarak geçimini sağlamaya çalışır.[20] Ahmet Emin’in bir daha gazetecilik yapmamaya söz vermesi karşılığında beraatine karar verildiği açık bir şekilde anlaşılmaktadır.[21]

Ahmet Emin Yalman’ın aktardığına göre Devlet idarecileri, Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nın kapatılması gerektiğine ilişkin yazıların Vatan Gazetesi’nde yayınlanmasını istemektedir ancak bu istek gerçekleşmeyince gazete kapatılmıştır.[22] Böylece Vatan Gazetesi’nin kapatılması, iktidarın basına işlevsel/araçsal bakışının ne denli pragmatik olduğunu ortaya koyan en önemli örneklerden biridir. Vatan Gazetesi ılımlı bir gazete olmasına karşın, iktidarın beklediği içeriği sayfalarına taşıyamadığı için yayın hayatı sona ermiştir. Iktidarın, propaganda aracı olarak tam bağımlı basın isteği, bu örnekte hayat bulmuştur.

Verdiği söz üzerine uzunca bir süre gazeteciliğe ara veren Yalman, 1936 yılında gazeteciliğe geri dönmüş, lakin günlük gazete çıkarmak için yeterli imkanı olmadığından haftalık “Kaynak”ı çıkarmıştır. Ardından Zekeriya Sertel, Halil Lütfi Dördüncü ile Tan gazetesini devralarak 1938’e kadar bu gazetenin başyazarlığını yapmıştır. Yalman’ın, Eylül 1938’de M. Kemal Atatürk’ün hastalığının gizli tutulmamasına, bültenler neşredilmesine dair yazdığı bir makale gazetenin üç ay süreyle kapatılmasına sebep olmuş ve bunun üzerine Tan gazetesinden ayrılmıştır.[23]

Ahmet Emin Yalman gibi Istiklal Mahkemesi’nde yargılananlar arasında hükumetin eski Matbuat Umum Müdürü (Basın Yayın Genel Müdürü) Zekeriya Sertel de bulunmaktaydı. Zekeriya Sertel, görevdeyken, basına sansür uygulanmayacağı yolunda yayınladığı bildiri nedeniyle 14 Kasım 1923’te görevinden alınmıştı.[24] Basın özgürlüğü naraları atan günümüz kemalistlerine sormak gerekir; Hangi medeni ülkede böyle zulüm görülmüştür? Cevap, ancak demogoji olacaktır herhalde…

Alanında uzman olan Prof. Nurşen Mazıcı Takrir-i Sükun Kanunu hakkında şunları yazmaktadır:

“4 Mart 1925 yılında yürürlüğe giren Takrir-i Sükun Kanunu’nun 1. maddesi, “irtica ve isyana ve ülkenin sosyal düzenini, huzur ve sükununu, ve emniyet ve asayişini ihlale yönelen örgüt, kışkırtma, özendirme, girişim ve yayını hükümet, Cumhurbaşkan’ının onayı ile doğrudan doğruya ve idareten yasaklamaya yetkilidir” hükmünü getirmiştir. “Kötü üne sahip olmak”, “ülkenin genel siyasetine aykırı yayın yapmamak” gibi nesnellikten uzak, tartışmaya açık hükümlerle basın kıskaç içine alınırken, olası bir yasa boşluğundan yararlanmaya çalışılır “paranoik” kaygıyla cezaların artırılması, teminat yatırtılması, gazete çıkarma izinlerinin oldukça sıkı kurallara bağlanması ‘totaliter’ bir politikanın çarpıklaşmış bir tezahürü olarak nitelenebilir. 6 Mart 1925’te Tevhid-i Efkar, Istiklal, Son Telgraf, Sebülürreşat gazeteleri ve 14 Nisan 1925’te “Şeyh Sait isyanı bahane edilerek muhalefet susturulmak isteniyor” içerikli yazısı ile H. Cahit’in Tanin gazetesi de kapatılmış, H. Cahit de Çorum’a sürgün edilmiştir.”[25]

Görülüdüğü gibi, Prof. Nurşen Mazıcı bu kanunun “totaliter” bir politikanın çarpıklaşmış bir tezahürü olduğunu belirtmektedir.

Kemalist yazarlardan biri olan Orhan Koloğlu da, aralarında Velid Ebüzziya, Suphi Nuri, Eşref Edip, Ahmet Emin Yalman, Ahmet Şükrü’nün bulunduğu birçok gazetecinin Istiklal Mahkemesi’nde yargılandığını, üstelik Hüseyin Cahit, Cevat Şakir, Zekeriya Sertel gibi bazı yazarların sürgün ve 15 yıla kadar hapse mahkum olduğunu kitabında belirtmektedir.[26]

***

Koloğlu’nun zikrettigi gazetecilerden Velid Ebüzziya Kurtuluş Savaşı’nın başlarında Türk Matbuat Cemiyeti’nin başkanlığına getirilmişti.[27] Ebüzziya, hem sahibi olduğu Tevhid’i Efkar gazetesindeki yayın politikasıyla, hemde Istanbul’dan Anadolu’ya silah kaçırılmasına yaptığı yardımlarla Kurtuluş Savaşı’nı maddi ve manevi olarak desteklemiştir. Ayrıca gazetesinde M. Kemal’in resmine ve biyografisine ilk yer veren gazetecidir.[28] Latin harflerin kabulüne de taraftar[29] olan Velid Ebüzziya yine de dikta rejimden yakasını kurtaramamıştır. Böylece anlaşılmaktadır ki, M. Kemal’in terörize edip hayatlarını kararttığı insanların, “mürteci” (irticacı), “vatan haini”, “komünist”, “mandacı”, “hilafetçi”, “seriatçı” vs. damgalanmaları; ancak bahane üretmek ve kılıfına uydurmaktan başka bir şey değildir. Amaç şahsi hegemonyadır, Cumhuriyet adı altında şahsi saltanattır. Binaenaleyh, tahtını tehlikede gördüğü an, memleketi kana bulamaktan ve çocukları yetim bırakmaktan zerre miskal çekinmemektedir.

Bu hususta bir fikir vermesi açısından Van eski mebusu (milletvekili) merhum Ibrahim Arvas’ın, hatıralarını anlattığı “Tarihi Hakikatler” isimli kitabından bir alıntı yapalım:

Müddeiumuminin (Savcının) birkaç cümle ile şarklılar aleyhindeki zulmü ile kin ve adavetini (düşmanlığını) gösterir misaller arz edeyim:

“Ne kadar baba-oğul mahkum varsa, evvela babanın gözü önünde oğlunu astırır, sonra babayı asardı. Bu hususta babanın feryat ve figanları zerre kadar katı kalbine tesir etmezdi. Şark Istiklâl Mahkemesi reis ve azalarının hepsi belalarını buldular. Ve her biri ayrı bir dert ve ıstıraba müptela oldu.”[30]

Yorumu size bırakıyorum…

Istanbul Barosu Başkanı Lütfi Fikri Bey, sadece Halifenin istifa etmesine taraftar olmadığı yönündeki düşüncesini dile getirdiği için 5 yıl kürek cezasına çarptırılmıştır.[31] Gerçekten, insanın, “Hani Cumhuriyet, hani insan hakları, demokrasi nerede, düşünce ve ifade özgürlüğü yok mu?” diye haykırası geliyor.

Fakat vicdanı körelmişlere ses duyurmak mümkün müdür? Bazı kaynaklarda M. Kemal’in bir gözünün Trablusgarp’ta kör olduğu geçmektedir. Hakikaten birçok resminde gözlerinde bir ahenksizlik olduğu görülmektedir. Ismet Inönü’nün ise sağır olduğu malum. Bu ikilinin yaptıkları zulüm ve denaetler göstermektedir ki, sadece göz ve kulakları değil; vicdanları da kör ve sağır imiş.

M. Kemal Atatürk’ün gözlerine dikkatlice bakınız…

***

Takrir-i Sükun Kanunu ile yapılan zulümler yetmezmiş gibi, bu sefer 8 Ağustos 1931’de ilginç ve hukuka aykırı maddeler ihtiva eden 1931 Matbuat Kanunu çıkarılmıştır. Fakat 8 Ağustos 1931’de yürürlüğe giren 25 Temmuz 1931 tarih ve 1881 sayılı bu yasadan evvel Yarın gazetesinin Başyazarı Arif Oruç ve gazetenin Sorumlu Müdürü Süleyman Tevfık tutuklanmışlardır.[32]

Arif Oruç 1 sene 3 ay 15 gün hapis, 312 lira para cezasıyla, 2500 lira manevi tazminat ödemeye, Süleyman Tevfik ise 7 ay 1 gün hapis ve 222 lira para cezasına mahkum edilmişlerdir.[33]

Yasanın yürürlüğe girişinden 11 gün sonra, 19 Ağustos 1931’de ise, Yarın gazetesi kapatılmış, bu kez mücadeleci Arif Oruç, yazılarını Mücadele adlı bir başka gazete çıkararak orada sürdürmüştür. Ancak bu gazetenin de ilk sayısı toplatılarak devamı yasaklanmıştır.[34] Evet, yanlış okumadınız… Gazetenin çıkardığı “ilk ve tek” sayı toplatılmıştır. Belki Dünya Tarihi’nde “yayınlandığı gün kapatılan” ilk gazetedir “Mücadele” gazetesi. Bu özelliği bakımından Dünya rekorlar kitabına girmesi gerektiği kanaatindeyiz. Diktatörlükte de olsa bir rekor kırmanın hazzı, bizim slogancı kemalistlere yeter de artar bile.

Arif Oruç’un Yarın isimli gazetesi

***

Neyse, devam edelim…

Aynı şekilde yine yasanın çıkmasından evvel 14 Eylül 1930’da Yeni Asır gazetesi yazarlarından Behzat Arif, Yazı Işleri Müdürü Abdullah Abidin üç buçuk yıl ağır hapis cezasına çarptırılmışlardır.[35] Hizmet gazetesi Yazı Işleri Müdürü Bedri Bey ve Başyazarı Zeynel Besim de tutuklanmışlardır.[36]

Öte yandan, Son Posta Gazetesi’nde gerek Ahmet Ağaoğlu gerekse Zekeriya Sertel’in CHF’ye (CHP) yönelik yaptığı sert eleştiriler sonucu, Sertel ve gazetenin Sorumlu Müdürü Selim Ragıp üç yıl ağır hapis cezasına çarptırılmışlardır.[37]

Ayrıca Kurtuluş Savaşı’na destek veren, ordunun Dumlupınar’da Yunanlıları yenmesini sevinçle karşılayan, Vedat Nedim, Şevket Süreyya ve Milli Eğitim Bakanlarından Hasan Ali’nin yer aldığı Aydınlık dergisi de bu yasayla kapatılan süreli yayınlardan bir başkasıdır. Muhit ve Türk Yurdu isimli dergilerde kapatılmıştır.[38]

Hukukun nasıl diktatörlüğe alet edildiğini görebilmeniz açısından 1931 Matbuat Kanunu’nun bazı ilginç maddelerine yer vermenin gerekli olduğunu düşünmekteyiz…

8 Ağustos 1931’de yürürlüğe giren 25 Temmuz 1931 tarih ve 1881 sayılı yasanın 30. Maddesi:

“Intihar olaylarını o yerin en büyük zabıta memurundan izin almaksızın yayınlamak yasaktır.”[39] 1931 Matbuat Kanunu’nun bazı maddeleri 19 yıl içinde beş kez değişikliğe uğramıştır. Bu yasada yapılan ikinci değişiklik 4 Haziran 1932’de olup, 32. maddeye ilişkindir. Madde, özgün biçimiyle intihar olaylarını o yerin en büyük zabıta memurundan izin almaksızın yayınlamayı yasaklarken, bu değişiklikle “ülke içindeki ve dışındaki intihar olayları…” biçimini almıştır.[40] 1881 sayılı bu yasada yapılan en kapsamlı değişiklik ise 28 Haziran 1938’de gerçekleşmiştir. Üçüncü kez değişikliğe uğrayan 38. maddeye ise, “ülke içindeki ve dışındaki intihar olayları….”na “okul, fakülte ve enstitülerde disiplini bozacak nitelikteki olayların, yayınını da en büyük mülkiye amirinin iznine bağlı kılan” ekleme yapılmıştır.[41]

***

Madde 27:

“Her gazete ya da derginin yayınından doğan sorumluluk genel yayını fiilen yöneten kişi ile bu gazete ya da dergi sahibine aittir.”[42]

Yani bir yazarın yazdığı yazıdan üç kişinin, yazı işleri müdürü, genel yayın yönetmeni ve gazete sahibinin de sorumlu tutulması, özellikle yalan haber yazan bir muhabirin cezasına diğer üç kişinin de ortak olması hem basın özgürlüğüne hem de hukuka aykırıdır. 8 Ağustos 1931’de yürürlüğe giren 25 Temmuz 1931 tarih ve 1881 sayılı bu yasanın 27. maddesinin basın özgürlüğü ve temel haklar açısından en çok eleştirilen madde olduğunu Çetin Özek [43] ve Remzi Balkanlı [44] kitaplarında yazmışlardır.

***

Madde 40:

“Padişahlık ve hilafetçilik yolunda (…) yayın yapılamaz.” denmektedir.[45]

Hilafet ile ilgili Ayet ve Hadis-i Şerif’ler de bu yasak kapsamına giriyor herhalde…

***

18 ve 50. maddeler:

“Ülkenin ulusal siyasetine dokunacak yayından dolayı bakanlar kurulunun kararı ile gazete ve dergilerin yayınına devam edenler hakkında 18. madde (hükümlere muhalefet eden gazete ve dergiler en büyük mülkiye amirinin emriyle derhal kapatılırlar…) hükmü uygulanır. Bu surette kapatılan bir gazetenin sorumluları, tatil süresince başka bir ad ile gazete çıkaramazlar”, biçiminde düzenlenen 50. madde, istendiği gibi yorumlanmaya yatkın olup “ülkenin genel siyaseti” kavramı ile hükümete gazete kapatma yetkisi vermesi karşısında Kayahan Içel, basın özgürlüğünden söz edilemeyeceğini ve bunun totaliter, yani Demokratik hak ve özgürlüklerin baskı altında tutulduğu, bütün yetkilerin bir elde veya küçük bir yönetici grubunun elinde toplandığı demokratik olmayan bir devlet düzeni olduğunu belirtmektedir.[46]

*****

*****

Kapatılan bazı Gazeteler hakkında kısaca malumat verelim:

Tevhid-i Efkar: 1908’de Ebüzziya Tevfik tarafından çıkartılmaya başlanmış ve ölümünden sonra oğulları Velid ve Talha Bey gazeteyi çıkarmaya devam etmişlerdir. Gazete, Ulusal Mücadele döneminde M. Kemal’in resmini ve biyografisini yayınlayan ilk gazetedir ve Sivas Kongresi’ne Ruşen Eşref’i muhabir olarak göndermiştir. Başyazar Velid Ebüzziya, Kurtuluş Savaşı’nda Istanbul’dan Anadolu’ya silah kaçırılmasında yardımcı olduğu için Istiklal Madalyası ile onurlandırılmıştır. Bütün bunlara rağmen, gazete, Takrir-i Sükun Kanunu’na göre 5 Mart 1925’te süresiz olarak kapatılmıştır. M. Kemal Atatürk’ün ölümünden sonra 1940’ta yayın hayatına devam etmiştir.[47]

Tanin: Kemalistlerin diktatörlük ve baskı rejimi dediği Osmanlı Devleti’nde Ağustos 1908’de kurulmuş, fakat ısmarlama tarihçilerin Cumhuriyet, özgürlük, hürriyet gibi süslü, cicili – bicili kelimelerle övdüğü M. Kemal Atatürk döneminde kapatılmıştır. Hüseyin Cahid Yalçın[48], Tevfik Fikret ve Hüseyin Kazım tarafından çıkartılmaya başlanan gazete, diğer iki yazarın ayrılmasıyla gazeteyi üstlenmiştir. Tanin, 1925’te Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası Istanbul Beykoz Şubesinde yapılan polisin aramasını “baskın” olarak yorumlayınca hükümet kararıyla (Muhakeme edilmeksizin) kapatılmış ve Hüseyin Cahid Istiklal Mahkemesi’nde yarğılanarak Çorum’a sürgüne gönderilmiştir.[49]

Halkın Sesi: 1924’te Mehmet Sırrı (Sanlı) tarafından çıkartılmaya başlanan gazetenin daha sonra adı Sada-i Hak olmuştur. Gazete, Takrir-i Sükun Kanunu gereğince kapatılmıştır.[50]

Vatan: Amerika’da gazetecilik eğitimi almış ve liberal demokrasiyi savunan Ahmet Emin Yalman Vakit gazetesinden ayrıldıktan sonra 26 Mart 1923’te bu gazeteyi kurmuştur. 1924 yılında kurulan Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nı destekleyen gazete, Ağustos 1925’te kararıyla kapatılmıştır. M. Kemal Atatürk’ün ölümünden sonra gazete tekrar yayın hayatına başlamıştır.[51]

Aydınlık, Orak Çekiç ve Bursa’da Yoldaş dergileri: Şeyh Sait Isyanı’nı bir irticai hareket olarak yorumlayıp lanetleyen ve bu konuda hükümeti destekleyen yazılar yazan Aydınlık, Orak Çekiç ve Bursa’da Yoldaş dergileri 6 Mart’ta kapatılmış, hükumetin bu kararını öğrenen Aydınlık başyazarı Dr. Hüsnü ve yazarlar Hasan Ali ve Nazım Hikmet yurt dışına kaçmışlardır. “Aydınlık”, ismini Türk basınında tekrar 1968’li yıllarda gösterir.[52]

Son Telgraf: 14 Haziran 1924’te yayına başlayan gazete, Fevzi Lütfi Karaosmanoğlu, Hüseyin Avni, Sadri Ethem ve Suphi Nuri Ileri tarafından çıkartılmıştır. Son Telgraf, daha ilk sayısında amacını, “Türklük, cumhuriyet ve inkılap” değerlerini savunmak ve yükseltmek diye açıklamıştır. M. Kemal’i, Ankara Hükümeti’ni ve Halk Fırkası’nı eleştiren gazete, kısa sürede etkili bir muhalif gazete olmuştur. Gazete, Takrir-i Sükun Kanunu’nun mer’iyyete girmesiyle birlikte diğer muhalif gazeteler gibi 6 Mart 1925’te kapatılmıştır.[53]

Toksöz: Gazete, birinci dönem milletvekillerinden Abdülkadir Kemali tarafından 1924 yılında Adana’da çıkartılmaya başlanmıştır. Ancak yerel bir gazete olarak fazla etkili olmadığı anlaşılınca gazete, Kemali tarafından Istanbul’a taşınarak burada yayın hayatına devam etmiş ancak burada kapatılmıştır. 12 Ocak 1925 tarihli mahkeme kararıyla başyazar 6 ay hapis ve 50 lira para cezasına çarptırılmış, daha sonra Kemali, Elazığ ve Ankara Istiklal Mahkemeleri’nde yargılanmıştır.[54]

Ikdam: Osmanlı Devleti’nde 1894’te mülkiye mezunu olan Ahmet Cevdet tarafından Istanbul’da çıkartılmaya başlanmıştır. Kurtuluş Savaşı’nı destekleyen ve Ankara’ya ilk muhabir gönderen gazetelerden biridir. Buna rağmen Ahmet Cevdet Istanbul Istiklal Mahkemesi’nde yargılanmıştır. Bundan sonra etkinliğini yitiren gazete, Ali Naci Karacan tarafından 1926 yılında devralınmış ve uzun sürmeden 1928’de yayın hayatı son bulmuştur.[55]

*****

*****

Gelelim Türkiye’ye girişi yasaklanan gazetelere…

17 Ekim 1923 tarihinde Imdad ve Hakikat gazetelerinin Türkiye’ye girişi yasaklanmıştır.[56] Aynı şekilde “Posta” isimli evrak, “Politiki Erena” isimli risale, “Rizo Pastis”, Itila, Adalet, Yarın, Pastis, ve Politiya gibi gazetelerin de ülkeye girişine yasak konmuştur.[57] 22 Temmuz 1923’te TBMM Reisi M. Kemal Atatürk başkanlığında toplanan Icra Vekilleri Heyeti’nin aldığı kararla, Yeni Fikir gazetesinin Türkiye’ye girişi ve yayınlanması yasaklanmıştır. Aynı kararla Trabzon’da basılan Istikbal gazetesine de yayın yasağı konmuştur.[58]

Icra Vekilleri Heyeti, 1 Eylül 1923’te M. Kemal Atatürk başkanlığında toplanarak Yeni Hayat, Rençber, Komünist ve Başkurd gazetelerinin ülkeye girişini yasaklamıştır.[59] Ziya gazetesi de bu yasaklardan nasibini almış ve 19 Haziran 1923 tarihinde Türkiye’ye girişi ve satışı yasaklanmıştır.[60]

Correspondan Enternasyonal ve Rizo Postis gazeteleri de ülkeye girişi yasaklanan gazeteler kervanına katılmıştır.[61] 22 Temmuz 1923 tarihinde yine toplanan Icra Vekilleri Heyeti, bu sefer Anadolu gazetesinin Türkiye’ye girişini yasaklamıştır… Karar, aynı gün Içişleri ve Dışişleri Bakanlıklarına bildirilmiştir.[62] 20 Ağustos 1924 senesinde ise Yeni Dünya gazetesinin ülkeye girişi yasaklanmış[63] ve Içişleri ile Dışişleri Bakanlıkları konu hakkında bilgilendirilmiştir.[64]

Paris’te çıkartılan ve Türkçe yayınlanan Mücâhede gazetesi de, Cumhurbaşkanı M. Kemal Atatürk’ün başkanlığında toplanan Icra Vekilleri Heyeti kararıyla yasaklanmış ve bu karar Içişleri ve Dışişleri Bakanlıklarına iletilmiştir.[65] 18 Mart 1925 tarihinde Takrir-i Sükun Kanunu’na dayanılarak “bütün Suriye basınının” Türkiye’ye girişi yasaklanmıştır.[66]

*

Bu bahse dair birkaç belge…

Yeni Fikir ve Istikbal adlı gazetelerin yayınlanmasının yasaklandığına dair M. Kemal imzalı belge. Bakınız; dipnot [58]

***
***

Imdat ve Hakikat isimli gazetelerin Türkiye’ye girişinin yasaklandığına dair M. Kemal imzalı belge. Bakınız; dipnot [56]

***
***

Yeni Hayat ve Ziya adlı gazeteler başta olmak üzere tam 5 gazetenin yasaklanmasının istendiğine dair belge. Bakınız; dipnot [59] ve [60]

***
***

Yeni Dünya isimli gazetenin yasaklandığına dair belge. Bakınız; dipnot [63] ve [64]

*****

*****

Uzman, gazeteci ve siyasetçilerin görüşleri…

Zekeriya Sertel:

“Matbuat Kanunu her zaman basının aleyhinde yorumlanmaktaydı. Hangi yazının kime ve neye dokunacağını önceden kestirmek olanağı yoktu. Örneğin, küçük bir ziyaret için Roma’ya davet edilmiştim. Sinal’da öğle yemeği yiyorduk. Derken bir adam telaşla soframıza sokuldu. “Sertel burada mı?” diye sordu. “Kim arıyor?” dedim. “Sizi Ankara’dan telefonla istiyorlar” diye cevap verdi. Telefona gittim. Karşıma Içişleri Bakanı Şükrü Kaya çıktı. O gün gazetelerde çıkan bir başyazının hesabını vermemi istiyordu. Istediği açıklamayı yaptım, mesele kapandı. Fakat hükümet baskısı beni orada da bulmuştu. En masum sandığımız  yazılardan dolayı gazete kapatılıyordu.”

“…Basın sıkı bir baskı altında yaşıyordu. Telefonla gazete başyazarlarına verilen emirlerin dışına çıkılamazdı.

En ufak bir hata yüzünden, gazete haftalarca kapatılır, sorumlular mahkemeye verilirdi. Yani tek kelimeyle halk nefes alamıyordu. Havasızlıktan ve hürriyetsizlikten boğuluyordu.”[67]

***

Ahmet Emin Yalman

Elazığ’da karşılaştığı ortam hakkında Ahmet Emin şunları yazmaktadır:

“Hayretle şunu gördük ki Elazığ Istiklal Mahkemesi huzurunda yargılanan Türk gazetecileri garip bir çifte hayat yaşıyorlardı. Birisi her gün takım takım ölüm cezaları veren ve hükümlerini kimseye sormadan, kimseye hesap vermeden yürüten korkunç bir  Ihtilal Mahkemesi’nin huzurunda saatlerce titremek, kanun filan tanımayan Mahkemenin sorguları karşısında sıkıntılı dakikalar geçirmek, her sabah sehpalarda sallanan cesetlere bakarak kendilerini de böyle bir akıbetin bekleyebileceğini hatırlamaktı.”[68]

***

Ali Fuad Paşa (Cebesoy)

Ali Fuad Cebesoy, hatıralarında o dönemde basının durumunu şu şeklinde dile getirmiştir:

“Takrir-i Sükun ve Istiklal Mahkemeleri devri başladıktan sonra Istanbul’da 14 yevmi gazetenin adedi 6’ya inmiş, bunların günlük baskısı 49 bine düşmüştür. Bu baskının, hiçbir devirde bu kadar azalmış olduğu görülmemişti. Matbuattan tenkit ve murakabe hakkının geriye alınması yüzünden halkın eskisi kadar gazete almadığı ve gazetelere ehemmiyet vermediği dikkat nazarımı çekmişti. Bu bir nevi protestoydu.”[69]

***

Ali Gevgilili:

“1930’lu yıllarda bu koşullar altında oldukça güdümlü bir basın anlayışının uygulanmasına geçilecektir. Gazeteler ve yazarlar, Içişleri Bakanlığı’nın Matbuat Umum Müdürlüğünden gelen bir telefon emriyle ‘kapatılmış’ olduklarını görecek ve bazen nedenini bile anlayamadıkları kapatma kararlarını kaldırabilmek amacıyla günlerce Ankara’da özel görüşmeler yapmak zorunda kalacaklardı…”[70]

***

Niyazi Berkes

Niyazi Berkes, CHP iktidarına baglı olan Basın Yayın Umum Müdürlüğü hakkında:

“Başlıca işi gazetelere direktif vermek, falan yazılacak, filan yazılmayacak ya da şöyle yazılacak demek.” der.

Gazetelerin keyfi olarak kolayca kapatıldığını ise şu sözlerle ifade eder:

“Sırası gelince şefin keyfine göre Cumhuriyet gibi bir gazete bile şıp diye kapatılabilirdi. Kapatılma tehlikesinden kaçınabilmek için gazeteler kendi kendilerinin sansürlüğü ödevini yapmak zorundaydı. Bir dikkafalılık edip de dinlemeyen olursa onu yola getirecek çok basit bir yol vardı: Bir telefonla kapatmak. Basın Kanununa konan 50. madde giyotin satırı gibi inerdi. Gazeteler böyle bir riski göze alamazlardı.”[71]

***

Metin Toker

1943 yılında Cumhuriyet’te çalışmaya başlayan Metin Toker, anılarında o günleri anlatırken, gazetede duran, yasak kararlarının bulunduğu bir dosyadan söz eder:

“Gün geçmezdi ki Birinci Şubeden bir memur gelip yeni bir yasak kararını getirmesin ve dosyayı şişirmesin. Sonradan bu dosyayı gözden geçirmek fırsatını bulmuşumdur. Neler yoktu ki…Hangi haberin kaçıncı sayfada kaç sütun üzerine hangi puntolu harflerle gösterilmesi gerektiğinden, hava durumunun yazılmaması emrine kadar”.[72]

***

Rauf Orbay

Rauf Orbay’ın cumhuriyetin ilanından bir gün sonra Istanbul basınına verdiği ve cumhuriyetin ilanında izlenmiş olan yöntemi eleştiren demeci, Halk Partisi içindeki yol ayrımının dönemeç noktasıdır. Orbay Ittihat  ve Terakki deneyimine gönderme yaparak, “1908’in özgürlük umutlarının 1913’te bir parti despotizmine dönüşmesinin ülkeye getirdiği felaketli sonuçları”[73] vurgulamıştır.

***

Kazım Karabekir Paşa

14 Ocak 1923 günü M. Kemal, Karabekir ve Fevzi Paşa ile trenle Izmir’e gider. Gazi M. Kemal o gün çok öfkelidir. Öfkesinin nedeni de Trabzon Milletvekili Ali Şükrü Bey’in çıkaracağı gazete için Ankara’ya matbaa makinası getirmesidir.

“Gazi M. Kemal pek asabi idi. Muhaliflerden Ali Şükrü Bey, (Ankara’ya matbaa makinası getirmiş.. Tan adında bir gazete çıkaracakmış, siz hâlâ uyuyorsunuz) diye yaveri Cevat Abbas Bey’e verdi; veriştirdi. Ve (yakın, yıkın) diye çıkıştı. Yalnız kalınca kendilerini teskin ettim. Bu tarzdaki beyanatının dışarıya aks edebileceğini ve pek de doğru olmadığını anlattım.”[74]

Karabekir, Ali Fuat Paşa ve Adnan Bey’in de son gelişmeler konusunda kendisi ile aynı kaygıları taşıdıklarını öğrenir:

“Hepsi de M. Kemal Paşa’nın bu hareketinden teessür (üzüntü) duymuşlardı. Ve istikbalde (gelecekte) keyfî hareket edeceğinden endişeli idiler. Halka ve matbuata (basına) karşı zor durumda bulunduklarını ve sevinçli günlerin herkese zehir edildiğini anlatıyorlardı. Ankara’dan esen havanın kanlı bir istibdat (despotluk) hakareti ile meşbu (dolu) olduğunu intihaba esas olan umdelerin 2. maddesine rağmen Osmanlı hanedanı aleyhine de atıp tutmalar başladığını ve ilk günden beri kendisini tutan bizler aleyhine M. Kemal Paşa’nın fikrî ve fiilî aleyhtarlık uyandırmaya başladığını öğrendim. Koca Istiklâl Harbi, daha sevinçlerine doyamadık. Uğrunda fedakârlık edenleri ne çabuk elem ve ızdıraba düşürdün!”[75]

***

Hüseyin Cahid Yalçın:

“Bugünkü milletlerde demokrasi idaresinin kabil olabilmesi ancak ve ancak matbuat sayesindedir. Matbuat olmayan bir memlekette demokrasi yoktur ve olamaz. Kurun-u kadimde demokrasi ancak millet efradı hep ve bir araya toplandığı zaman birinin söylediği her şeye herkesin işitebileceği kadar küçük cemaatlerde görülmüştür. Büyük memleketlerde böyle şeyin imkanı olmayınca hatibin sesinin yerine matbuatın sesi kaim olmuştur. Matbuatın sesidir ki bütün efrad-ı millet arasında dolaşarak hepsini birbiriyle temasa geçirir ve memlekette efkar- ı umumiyenin teşekkülüne ve kendisini ifade etmesine imkan temin eyler. Hür matbuatın mahzurları görülebilir. Fakat dünyada hangi şeyin, hangi usul ve kaidenin bir de mahzur tarafı yoktur? Bütün bu mahzurlarıyla beraber matbuata dokunulmaz, çünkü demokrasinin kabe taşıdır. Buna dokunulduğu gün, ne demokrasi vardır, ne hükümet vardır, ne hak ve kanun. Hakimiyeti milliye demek halkın kendi kendisini idare etmesi demek ise, halkın düşündüğünü, hissettiğini izhar etmesi de en tabii bir hak olmak icab eder. Hürriyet-i matbuat işte bu hakkı esasi ve iptidainin tezahürüdür.”[76]

“… Bir gazeteyi Heyeti Vekile kararı ile kapamak gazete muharrirlerini Istiklal Mahkemesine göndermekten daha ağır, daha gayr ı kabil-i tecviz bir harekettir. Adil bir mahkeme huzuruna çıkmaktan hiç kimse perva etmez. Fakat Heyeti Vekile kararı ile bir gazeteyi kapamak, hiçbir hakk-ı müdafaa tanımadan, kanun dinlemeden keyif ve arzu üzerine bir mahkumiyet kararı vermek demektir. Işin en büyük fenalığı da böyle bir kararı keyfi neticesinde zayi olan ve çiğnenen hakkın yalnız bir ferde değil, bütün memlekete ait olmasıdır. Bir gazetenin istinad ettiği hürriyet-i kelamda yalnız gazete sahibinin değil, bütün vatandaşların bir hakkı hissesi vardır. Zahiren bir gazete kapanmış oluyor, fakat tecavüz edilen hak bütün milletindir.”[77]

*****

*****

M. Kemal Atatürk’ten sonra Inönü döneminde de bu diktatörlüğün devam ettiğine dair birkaç misal

Matbuat Umum Müdürü Selim Sarper’in Örfi Idare Komutanlığı’na gönderdiği bir yazıda gazeteler hakkında şöyle demektedir:

“Evvela dikkat nazarları çekilerek dinlemedikleri takdirde kapatmak suretiyle cezalandırmak sistemi ilk saftaki tedbirler arasında görülmektedir.”[78]

Tek parti döneminde, gazetelere, CHP iktidarı tarafından hazırlanmış makaleler gönderiliyor ve bunların yayınlanması talep ediliyordu. Nitekim hazır bir makalenin altında, Matbuat Umum Müdürü Selim Sarper’in şu notu bulunmaktadır:

“Yukarıdaki makaleyi yarınki nüshaya (sayıya) koymanızı rica ederim”[79]

21 Ekim 1941 tarihinden itibaren Vatan gazetesi sahip ve başyazarı Ahmet Emin Yalman “Berraklığa Doğru” adlı bir yazı dizisi yayınlamaya başlamıştır. Yalman, yazısında Tek Parti idaresindeki aksaklıklara değinmiş, bunların temel nedeninin tek partiye dayalı yönetim biçimi olduğunu belirttikten sonra, çözüm yolu olarak çok parti sistemini savunmuştur. Ayrıca belirtilen bu yazı dizisinde; özgürlükçü bir yönetim sistemi istenmiş, yönetimin vatandaşların dini inançları karşısında daha anlayışlı olması savunulmuştur.[80]

Yalman’ın, bu yazı dizisinde Tek Parti CHP’yi açıkça eleştirmesi, iktidarı kızdırmış ve Vatan gazetesi 5 Aralık 1941 tarihinden itibaren 45 gün süre ile kapatılmıştır. Gazetenin kapatılması hakkında gerekli Icra Vekilleri Heyeti kararının alınması için, Matbuat Umum Müdürü Selim Sarper, 4.12.1941 tarihinde Başvekâlete şu yazıyı göndermiştir:

“Vatan gazetesinin son günlerindeki neşriyatı devletin umumi siyasetine aykırı bir mahiyet arz etmekte olduğundan mezkûr gazetenin matbuat kanunun ellinci maddesi hükmüne tevfikan 5. Birinci Kanun 1941 tarihinden itibaren 45 gün müddetle kapatılması hakkında gereken Icra Vekilleri heyeti Kararının alınmasına müsaade buyrulmasını yüksek tensip ve tasviplerine saygılarımla arz ederim.”[81]

Bunun üzerine Icra Vekilleri Heyeti, 5.12.1941 tarihli toplantısında şu kararı almıştır:

“Devletin umumi siyasetine aykırı neşriyat yaptığından dolayı Vatan gazetesinin 5.12.1941 tarihinden itibaren 45 gün müddetle kapatılması; matbuat umum müdürlüğünün 4.12.1941 tarih ve 7260/8445 sayılı  tezkeresi ile yapılan teklif üzerine, matbuat kanunun 50. maddesi hükmüne tevfikan Icra vekilleri heyetince 51. kanun 1945 tarihinde kabul olunmuştur.

Reisicumhur: Ismet Inönü”[82]

Ahmet Emin Yalman, anılarında kapatma kararını düzeltmek için Ankara’ya gittiğini, o sırada Mersin’de istirahatta bulunan Başbakan Saydam’a vekâlet eden Dışişleri Bakanı Şükrü Saraçoğlu’nun kendisine,

“ben taassup derecesinde laik bir adamım” diyerek; vatandaşların dini inançlarında özgür bırakılmasını savunmasından ötürü gazetenin kapatıldığını belirttiğini yazmaktadır.[83]

Tek parti rejimi döneminde basına uygulanan sansüre tipik örnek;

Charlie Chaplin’in Adolf Hitler’i canlandırdığı “En Büyük Diktatör” filminden fotoğraflar yayınlayan “Vatan Gazetesi”, CHP iktidarı tarafından 2 ay süreyle kapatılmıştır.[84]

*

Bu bahse dair birkaç belge…

Matbuat Umum Müdürü Selim Sarper’in Örfi Idare Komutanlığı’na gönderdiği yazı. Bakınız; dipnot [78]

***
***

[79] no’lu dipnotta sözü edilen yazı

***
***

Vatan gazetesinin kapatıldığına dair Ismet Inönü imzalı kararname. Bakınız; dipnot [82]

***
***

Yine Vatan gazetesinin Charlie Chaplin filmindeki resimlerden ötürü kapatıldığına dair Ismet Inönü imzalı kararname. Bakınız; dipnot [84]

*****

*****

 

Kısa Kısa…

Sansür;

Zabıta, adliye ve mülkiye memurlarının yaptıkları hata ve işledikleri suçlara ait neşriyat yapılmayacaktır. (Matbaa Umum Müdürlüğü) 24 Mayıs 1942

***

Başbakanlıktan Yasak;

Türk rejiminden bu rejimin ideolojisinden gayrı, velev fikri tetkik namı altında dahi olsa başka ideolojilerden asla bahsedilmeyecektir. (Başbakan Refik Saydam) 22 Mayıs 1942

(Fikre bile tahammülleri yok, bunlardan daha yobaz ve gerici olur mu?)

***

Mahkeme Kararlarına Dair;

Mahkemelerimizin verdiği kararların aleyhinde hiçbir surette haber yapılmayacaktır. (Matbaa Umum Müdürlüğü) 6 Mayıs 1942

***

Dört Yasak;

1 – Anadolu Ajansı’nın haberlerinden başka haber yazılmayacaktır.

2 – Sansasyonel başlık yapılmayacaktır.

3 – Başmakale yazılmayacaktır.

4 – Ikinci baskı ve ilave yapılmayacaktır. (Dahiliye Vakâleti’nden bildirilmiştir.)

10 Haziran 1940

NOT: Şimdi bir Atatürkçü gelip; “Bak, Anadolu Ajansı haber yapabiliyormuş” demesin, zira bu gazete M. Kemal Atatürk’ün gazetesidir.

***

Karabekir’in Meclis Konuşması;

Mebus (Milletvekili) General Kâzım Karabekir’in 23 Aralık 1940 günü TBMM’de yaptığı beyanat gazetelerimizde hiçbir şekilde yayınlanmayacak ve bu beyanattan bahsedilmeyecektir. (Başvekilimizin emriyle tüm vilayetlere Matbaa Umum Müdürlüğü’nden) 23 Aralık 1940

***

Karne ile Ekmek Satışı Hususunda;

Halkımıza vesika ile ekmek satışı hususunda gazetelerde hiçbir şekilde haber yapılmayacaktır. (Matbaa Umum Müdürlüğü) 9 Ocak 1942

***

Artan Şeker Fiyatları;

Son günlerde artan şeker fiyatları hakkında gazetelerde haber yapılmayacaktır. (Matbaa Umum Müdürlüğü) 29 Ocak 1942

***

Şikâyet Kılıklı Neşriyat;

Ekmekten, Odundan ve kömürden, etten, şikâyet kılıklı neşriyat yapılmayacaktır. (Matbaa Umum Müdürlüğü) 10 Ocak 1942

***

Zamlara Dair;

Otomobil yedek parçalarıyla lastiklerin bittiği, un stokunun azaldığı, meyve ve sebzeye yapılan zamlar asla yazılmayacaktır. (Matbaa Umum Müdürlüğü’nden yapılan Tebliğ) 10 Ağustos 1940

***

Meteoroloji Tahminleri;

Geçmiş, halihazır ve geleceğe dair meteorolojik tahminlerin neşredilmemesinin bütün gazetelere tebliğini rica ederim. (Başvekil namına Müsteşar Vehbi Bey’den Tüm Valiliklere) 4 Kasım 1940

***

Inönü’nün Gezisi;

Reisicumhur Ismet Inönü, Ankara civarında küçük bir seyahat yapmak üzere hareket etmiştir. Gazeteler bundan başka hiçbir şey yazmayacaklardır. (Matbaa Umum Müdürü) 14 Aralık 1940

***

Vergi Zamları;

Vergilere yapılması düşünülen zamlar hakkında hiçbir neşriyatta bulunulmamasının, gazetelere tebliğini rica ederim. (Matbaa Umum Müdürü) 19 Mart 1941

***

Bakanlar Kurulu Toplantıları;

Bakanlar Kurulu toplantılarının ne zaman ve hangi gündem maddeleri üzerine toplanacağına dair haber yapılmamasının gazetelerin baş yazarlarına tebliğini rica ederim. (Matbaa Umum Müdürü) 23 Ağustos 1941

***

Tren Kazaları Hakkında;

Memleket genelinde vuku bulan Tren kazaları hakkında gazetelerde haber yapılmayacaktır. (Matbaa Umum Müdürü) 4 Şubat 1941

***

Un, Şeker Vesair Maddeler;

Memleket genelinde baş gösteren un, şeker, yağ, tuz gibi vesair maddelerin stoklarının bitmesi hususunda gazetelerde haber yapılmayacaktır. (Dahiliye Vekâleti: Içişleri Bakanlığı] 7 Mayıs 1941.

*****

*****

M. Kemal Atatürk döneminde yasaklanan (yurtiçi ve yurtdışı) gazete, dergi, broşürlerden bazıları (Hepsini bu yazıda zikretmek olanaksız)

Journal des Debats gazetesi ve Le Mois dergisi[85], The Literary Digest dergisi.[86] Turan[87], Koca Balkan[88], Març[89] gazeteleri. Londra’da yayınlanan The Islamic Review dergisi[90], Dostluk gazetesi[91], Paris’te Yarın isimli broşür ve “Yarın Kurtuluş Neşriyatı”nın tüm yayınları[92]. Müdafaai Islam gazetesi[93], Ricordati di Tua Madre[94], Türkistan[95], Zarya Kafkas[96], Doğru Söz[97], La Georgie[98], Istanbul’da kadın ve uyuşturucu ticareti yapıldığını haber yapan Police Magazine, Yolumuz[99], Istanbul’da çıkan Bütün Dünya[100], Kazdağı[101], Almanya’da Türkçe yayınlanan Açıksöz[102] ve Aydınyol[103], Hakikat[104], Revue Economique et Parlemantaire[105], Yeni Adam[106], Vatan Sesi[107], Millet Bayrağı, Milli Ateş[108], Vatan Dileği[109], Yasamız[110], Ilham Kaynağı[111], Milli Inkılap[112], Istanbul’un Sesi[113], Izmir Postası[114], Inkılap Yolu[115] isimli dergiler. El Muazzam[116], Ikaz[117], Osmanlı gazetesi[118], Adalet gazetesi[119], Halkın Sesi ve Yeni Asır[120], Beyoğlu[121], El-Cedid[122], Istiklal[123], Zaman[124], Fransa’da yayınlanan Excelsior[125], Ticaret ve Türkiye Iktisadı[126], Tan[127], Akşam[128], Cumhuriyet[129], Doğrusöz[130], Rol-Dumen[131], Akbaba[132], Otlu Yurt, Yeni Kafkas, Azeri Türk, Bilidiriş[133], isimli gazete ve risaleler yasaklanmıştır.

Japonya’da yayınlanan Ilanı Hakikat[134], Türkçe Medeniyet[135], Kafkas Almanağı[136], Je Suis Partout[137], Halkın Sesi[138],  The Caucasian Quarterly[139], Türkiye Ihracatı, Kazanç, Maarif-i Umumiye, Türkiye Ticareti, Milli Ticaret, Izciler Birliği ve Balkan Ticareti[140] isimli yayınlar ve broşürler yasaklanmıştır.

M. Kemal Atatürk döneminde o meşhur Alman “Der Brockhaus” isimli Atlas dahi yasaklanmıştır.[141]

*****

*****

Ismet Inönü döneminde yasaklanan (yurtiçi ve yurtdışı) gazete, dergi, broşürlerden bazıları

Çağırış[142], Fransa’da yayınlanan Kafkas Eli ve La Nation[143], Almanya’da yayınlanan Delik[144], Bozkurt[145], Yurt ve Dünya, Verim, Kopuz, Adımlar[146] isimli dergiler yasaklanmıştır.

Le Jour-Echo de Paris[147], Russky Golos[148], Bugün[149], Ikdam[150], Journal d’Orient[151], Le Soir[152], Tasviri Efkar[153], Italya’da yayınlanan La Stampa[154], Köroğlu[155], Haber[156], Beyoğlu[157], Yeni Sabah[158], Ege[159], Vakit[160], Istanbul[161] isimli gazeteler yasaklanmıştır.

**********

KAYNAKLAR:

[1] Hakimiyet-i Milliye Gazetesi, 31 Ağustos 1927. Atatürk’ün Tamim Telgraf ve Beyannameleri, cild 4, sayfa 534.

[2] Karikatüre bakınız.

[3] http://atomic-temporary-34931856.wpcomstaging.com/2012/08/06/cok-partili-sisteme-m-kemal-ataturk-ile-gecildi-yalani-tek-parti-rejimi-chp/

[4] Mete Tunçay, Türkiye Cumhuriyeti’nde Tek Parti Yönetiminin Kurulması 1923-1931, Cem Yayınevi, Ist 1992, sayfa 141.

Ayrıca bakınız; Ülkü Ileri, TÜHIS Iş Hukuku ve Iktisat Dergisi, cild 21 sayı 5 – 6, Ağustos – Kasım 2008, sayfa 75.

– Hıfzı Topuz, Türk Basın Tarihi, Remzi Kitab evi, Istanbul 2003, sayfa 148.

[5] Mete Tunçay, Türkiye Cumhuriyeti’nde Tek Parti Yönetiminin Kurulması, ikinci basım, Cem Yayınevi, Istanbul 1998, sayfa 146.

[6] Prof. Dr. Izzet Öztoprak, Kurtuluş Savaşı ‘nda Türk Basını, Tisa Mat., Ist. 1981, sayfa 379-391.

[7] Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi (BCA), 030.18.01.013.12.12.

Ayrıca bakınız; Afyon Kocatepe Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Öğretim Üyesi – Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, Sayı 34, cild 12, Mart 1996.

[8] Ahmet Emin Yalman, Gördüklerim ve Geçirdiklerim 1922-1944, cild 3, Rey Yayınları, Ist. 1970, sayfa 194-195.

[9] Türkiye Tarihi 4, Çağdaş Türkiye 1908-1980, Cem Yayınevi, Ankara 1989, sayfa 104. Bu eser, Mete Tunçay, Cemil Koçak, Hikmet Özdemir, Korkut Boratav, Selahattin Hilav, Murat Katoğlu, Ayla Ödekan ve Sina Akşin’in ortak çalışmalarıdır.

[10/a] Istikbal Gazetesi, 13 Aralık 1920.

[10/b] Milliyet Gazetesi, 4 Ağustos 1962.

[11] Hıfzı Topuz, Türk Basın Tarihi, Remzi Kitab evi, Istanbul 2003, sayfa 130.

Ayrıca bakınız; Ahmet Turan Alkan, Istiklal Mahkemeleri, Ağaç Yay., Istanbul 1993, sayfa 69-85.

[12] Ayın Tarihi, Numara 14, Matbuat Müdüriyeti Umumiyesi, Ankara, 1925, sayfa  17.

[13] Enver Behnan Şapolyo, Türk Gazeteciliği Tarihi, Ankara, Güven Matbaası, 1969 sayfa 224-225.

Ayrıca bakınız; Hasan Türker, Türk Devrimi ve Basını 1922-1925, Izmir, Dokuz Eylül Yayınları, 2000, sayfa 11.

– Hıfzı Topuz, Türk Basın Tarihi, Istanbul, Remzi Kitabevi, 1973, sayfa 143-146.

– Prof. Nurşen Mazıcı, Atatürk Döneminde Muhalefet 1919-1926, Dilmen Kitabevi, Istanbul 1984, sayfa 153.

[14] Eric Jan Zürcher, Cumhuriyetin Ilk Yıllarında Siyasal Muhalefet TpCF, Iletişim Yayınları, Istanbul 2003, sayfa 85.

[15] Hıfzı Topuz, Türk Basın Tarihi, Remzi Kitab evi, Istanbul 2003, sayfa 154.

[16] Nurettin Güz, Türkiye’de Basın – Iktidar Ilişkileri (1920 -1927), ikinci basım, Turhan Kitabevi, Ankara 2008, sayfa 255.

[17] Ergün Aybars, Istiklal Mahkemeleri, ikinci basım, Ayraç Yayınevi, Ankara 2009, sayfa 191.

[18] Mete Tunçay, Istiklal Mahkemeleri, M. Belge (Dü.) içinde, Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ansiklopedisi, cild 4, Iletişim Yayınları, Istanbul 1983, sayfa 144, 145.

[19] Zekeriya Sertel, Hatırladıklarım, 5. baskı, Istanbul, Remzi Kitabevi, 2001, sayfa 123.

[20] Alpay Kabacalı, Başlangıcından Günümüze Türkiye’de Basın Sansürü, Gazeteciler Cemiyeti, Istanbul 1990, sayfa 122.

[21] Hıfzı Topuz, Türk Basın Tarihi, Remzi Kitab evi, Istanbul 2003, sayfa 154.

[22] Ahmet Emin Yalman, Yakın Tarihte Gördüklerim Geçirdiklerim, Yenilik Basımevi, Istanbul 1970, sayfa 170, 171.

[23] Ayrıntılı bilgi için bakınız; Vatan Daimi Hamleler Gazetesi, “13 yılımızın Hikayesi”, 19.08.1953, Vatan Ilavesi.

[24] Zekeriya Sertel, Hatırladıklarım, 5. baskı, Istanbul, Remzi Kitabevi, 2001, sayfa 118.

Ayrıca bakınız; Alpay Kabacalı, Türk Basınında Demokrasi, Ankara, Kültür Bakanlığı Yayını, 1994, sayfa 107-111.

– Hasan Türker, Türk Devrimi ve Basını 1922-1925, Izmir, Dokuz Eylül Yayınları, 2000, sayfa 125-134.

– Hıfzı Topuz, Türk Basın Tarihi, Istanbul, Remzi Kitabevi, 1973, sayfa 143-146.

– Orhan Koloğlu, Türk Basını, Ankara, Kültür Bakanlığı yayını, 1993, sayfa 53- 63.

– Ibrahim Örs-Orhan Meriç, Türk Basınında Cumhuriyetin 60 Yılı, Hürriyet Ofset, Istanbul, 1984, sayfa 11-46.

– Nurettin Güz, Türkiye’de Basın Iktidar Ilişkileri (1920-1927), Ankara, Gazi Üniversitesi Yayını, 1991. sayfa 69-110.

[25] Prof. Nurşen Mazıcı, Atatürk Döneminde Muhalefet 1919-1926, Dilmen Kitabevi, Istanbul 1984, sayfa 153

[26] Orhan Koloğlu, Osmanlı’dan Günümüze Türkiye’de Basın, Iletişim Yayınları, 1992 Istanbul, sayfa 64.

[27] Haluk Besen, Türkiye’de Gazetecilik, Gazeteler, Gazeteciler, Inkılap Kitabevi, Istanbul 1997, sayfa 73.

[28] Nurettin Güz, Türkiye’de Basın – Iktidar Ilişkileri (1920 -1927), ikinci basım, Turhan Kitabevi, Ankara 2008, sayfa 16.

[29] M. Şakir Ülkütaşır,  Atatürk ve Harf Devrimi, ikinci basım, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara 1991, sayfa 42.

[30] Ibrahim Arvas, Tarihi Hakikatler, Ankara 1964, sayfa 37-39.

[31] Hıfzı Topuz, Türk Basın Tarihi, Remzi Kitab evi, Istanbul 2003, sayfa 145.

Ayrıca bakınız; Mete Tunçay, Türkiye Cumhuriyeti’nde Tek Parti Yönetiminin Kurulması, ikinci basım, Cem Yayınevi, Istanbul 1999, sayfa 85.

– Eric Jan Zürcher, Cumhuriyetin Ilk Yıllarında Siyasal Muhalefet TpCF, Iletişim Yayınları, Istanbul 2003, sayfa 60.

[32] Mete Tunçay, Türkiye Cumhuriyeti’nde Tek Parti Yönetiminin Kurulması, ikinci basım, Cem Yayınevi, Istanbul 1999, sayfa 278. Ayrıca bakınız; Vakit Gazetesi, 4 Kanunuevvel 1930.

[33] Cumhuriyet gazetesinin 4, 12 ve 25 Kanunuevvel ve de 1 Şubat 1931 tarihli nüshaları.

[34] Mete Tunçay, Arif  Oruç’un Yarın’ı (1933), Iletişim Yayınları, Istanbul 1991, sayfa 13-15.

[35] Çetin Yetkin, Türkiye’de Tek Parti Yönetimi 1931-1945, Altın Kitaplar Ist. 1983, sayfa 67.

[36] Çetin Yetkin, Serbest Cumhuriyet Fırkası Olayı, Karacan Yayınları, Istanbul, sayfa 174.

[37] Zekeriya Sertel, Hatırladıklarım, Gözlem Yayınları, Ist. 1977, sayfa 199-201

[38] Prof. Nurşen Mazıcı, “1930’a Kadar Basının Durumu ve 1931 Matbuat Kanunu”, Atatürk Yolu Ankara Üniversitesi Türk Inkılap Tarihi Enstitüsü Dergisi, cild 5, sayı 18, Ankara 1998, sayfa 140, 141, 151.

[39] TBMM ZC, C:3, D:4, 25 Temmuz 1931 (Meclis Tutanakları)

[40] TBMM ZC, D:4, C:9, 4 Haziran 1932 (Meclis Tutanakları)

[41] Prof. Nurşen Mazıcı, 1930’a Kadar Basının Durumu ve 1931 Matbuat Kanunu”, Atatürk Yolu Ankara Üniversitesi Türk Inkılap Tarihi Enstitüsü Dergisi, cild 5, sayı 18, Ankara 1998, sayfa 152

[42] TBMM ZC, C:3, D:4, 25 Temmuz 1931 (Meclis Tutanakları)

[43] Çetin Özek, Basın Suçlarında Ceza Sorumluluğu, I.Ü. Yayınları: 1795, Hukuk Fakültesi yayınları: 397, Ist. 1972, sayfa 128-131.

[44] Remzi Balkanlı, Matbuat Hürriyeti, Yeni Mat. Ank. 1951, sayfa 57-62.

[45] TBMM ZC, C:3, D:4, 25 Temmuz 1931 (Meclis Tutanakları)

[46] Kayahan Içel, Kitle Haberleşme Hukuku, S. Garan Mat. Ist. 1977, sayfa 36.

[47] Enver Behnan Şapolyo, Türk Gazeteciliği Tarihi, Ankara, Güven Matbaası, 1969 sayfa 222-223.

Ayrıca bakınız; Hasan Türker, Türk Devrimi ve Basını 1922-1925, Izmir, Dokuz Eylül Yayınları, 2000, sayfa 10, 11.

– Hıfzı Topuz, Türk Basın Tarihi, Istanbul, Remzi Kitabevi, 1973, sayfa 143-146.

[48] Murat Çulcu, Gazeteciler Davası, Istanbul, Kastaş Yayınları, 1993, cild 1, sayfa 24-28

[49] Dr.Taner Bayazıt, Izmir Basınında Demokrasi Mücadelesi (1923-1950), Izmir 1992, sayfa 14-17.

[50] Enver Behnan Şapolyo, Türk Gazeteciliği Tarihi, Ankara, Güven Matbaası, 1969 sayfa 224-225.

Ayrıca bakınız; Hasan Türker, Türk Devrimi ve Basını 1922-1925, Izmir, Dokuz Eylül Yayınları, 2000, sayfa 11.

– Hıfzı Topuz, Türk Basın Tarihi, Istanbul, Remzi Kitabevi, 1973, sayfa 143-146.

[51] Enver Behnan Şapolyo, Türk Gazeteciliği Tarihi, Ankara, Güven Matbaası, 1969 226-228.

Ayrıca bakınız; Hasan Türker, Türk Devrimi ve Basını 1922-1925, Izmir, Dokuz Eylül Yayınları, 2000, sayfa 12.

– Hıfzı Topuz, Türk Basın Tarihi, Istanbul, Remzi Kitabevi, 1973, sayfa 143-146.

[52] Ergün Aybars, Istiklal Mahkemeleri, Istanbul, Milliyet Yayınları, 1998, sayfa 308-317.

Ayrıca bakınız; Alpay Kabacalı, Türk Basınında Demokrasi, Ankara, Kültür Bakanlığı Yayını, 1994, sayfa 126-141;

– Hasan Türker, Türk Devrimi ve Basını 1922-1925, Izmir, Dokuz Eylül Yayınları, 2000, sayfa 230- 242.

– Hıfzı Topuz, Türk Basın Tarihi, Istanbul, Remzi Kitabevi, 1973, sayfa 146-155.

– Orhan Koloğlu, Türk Basını, Ankara, Kültür Bakanlığı yayını, 1993, sayfa 53- 63.

– Ismet Bozdağ, Basın Istibdadı, Istanbul, Emre Yayınları, 1992, sayfa 142-166.

– Ibrahim Örs-Orhan Meriç, Türk Basınında Cumhuriyetin 60 Yılı, Hürriyet Ofset, Istanbul, 1984, sayfa 11-46.

– Murat Çulcu, Gazeteciler Davası, Istanbul, Kastaş Yayınları, 1993, cild 1-2.

– Nurettin Güz, Türkiye’de Basın Iktidar Ilişkileri (1920-1927), Ankara, Gazi Üniversitesi Yayını, 1991. sayfa 184-202.

[53] Hasan Türker, Türk Devrimi ve Basını 1922-1925, Izmir, Dokuz Eylül Yayınları, 2000, sayfa 12.

Ayrıca bakınız; Hıfzı Topuz, Türk Basın Tarihi, Istanbul, Remzi Kitabevi, 1973, sayfa 143-146.

[54] Hasan Türker, Türk Devrimi ve Basını 1922-1925, Izmir, Dokuz Eylül Yayınları, 2000, sayfa 12-13.

Ayrıca bakınız; Hıfzı Topuz, Türk Basın Tarihi, Istanbul, Remzi Kitabevi, 1973, sayfa 143-146.

[55] Enver Behnan Şapolyo, Türk Gazeteciliği Tarihi, Ankara, Güven Matbaası, 1969, sayfa 220-222.

Ayrıca bakınız; Hasan Türker, Türk Devrimi ve Basını 1922-1925, Izmir, Dokuz Eylül Yayınları, 2000, sayfa 13-14.

– Hıfzı Topuz, Türk Basın Tarihi, Istanbul, Remzi Kitabevi, 1973, sayfa 143-146.

[56] Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi (BCA) Bakanlar Kurulu Kararları (BKK), 30.18.1. 1/17,34.14. (Belge için fotoğrafa bakınız)

[57] Ibrahim Ethem Atnur, Icra Vekilleri Kararlarıyla Türkiye’ye Girişi Yasaklanan Gazeteler (1923-1928), Atatürk Dergisi, cild 4, Sayı 3 (2005), sayfa 27.

[58] Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi (BCA), (BKK), 030.18.1.1/7.25.18. Karar 2616. (Belge için fotoğrafa bakınız)

[59] Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi (BCA), (BKK), 030.18.1.1/7.30.11.18. Karar 2710. (Belge için fotoğrafa bakınız)

[60] Mustafa Yılmaz, Atatürk Döneminde Bakanlar Kurulu Kararları Ile Yasaklanan Yayınlar, Meslek Hayatının 25. Yılında Prof.Dr.Abdülhaluk M.Çay Armağanı, Ankara 1998, cild 2, sayfa 1275. (Belge için fotoğrafa bakınız)

[61] Mustafa Yılmaz, Atatürk Döneminde Bakanlar Kurulu Kararları ile Yasaklanan Yayınlar, Meslek Hayatının 25. Yılında Prof.Dr.Abdülhaluk M.Çay Armağanı, Ankara 1998, cild 2, sayfa 1276.

[62] Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi (BCA), (BKK), 30.18.1.1/7.25.21, Karar 2619.

[63] Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi (BCA), (BKK), 030.18.01.01.010.40.14, Kararname, 817. (Belge için fotoğrafa bakınız)

[64] Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi (BCA), (BKK), Kararname; 817. (Belge için fotoğrafa bakınız)

[65] Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi (BCA), (BKK), 030.18.01.01.010.41.9, Karar 832.

[66] Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi (BCA), (BKK), 10.86.567-7.

[67] Zekeriya Sertel, Hatırladıklarım, üçüncü basım, Remzi Kitabevi, Istanbul 1977, sayfa 191, 192.

[68] Ahmet Emin Yalman, Yakın Tarihte Gördüklerim ve Geçirdiklerim, cild 3, Rey Yayınları, Istanbul 1970, sayfa 179.

[69] Esat Öz, Tek Parti Yönetimi ve Siyasal Katılım, Gündoğan Yayınları, Ankara 1992, sayfa 95.

[70] Ali Gevgilili, Türkiye Basını, (Kolektif içinde), Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ansiklopedisi (CDTA), cild 1, sayfa 215.

[71] Niyazi Berkes, Unutulan Yıllar, Yayina Hazirlayan: Ruşen Sezer, Iletişim Yayınları, Istanbul, 1997, sayfa 268.

[72] Toker, Metin, Tek Partiden Çok Partiye 1944-1950, Bilgi Yayınevi, Istanbul, 1990, sayfa 21-22

[73] Rauf Orbay, Osmanlı’dan Cumhuriyet’e (Hatıralar) cild 3, sayfa 413-414.

[74] Kazım Karabekir Anlatıyor, Yayına Hazırlayan: Uğur Mumcu, Tekin Yayınevi, Ankara 1993, sayfa 68.

[75] Kazım Karabekir Anlatıyor, Yayına Hazırlayan: Uğur Mumcu, Tekin Yayınevi, Ankara 1993, sayfa 114, 115.

[76] Hüseyin Cahid Yalçın, Matbuat Kanunu Hakkında Yeni Bir Layiha, Tanin, 5.12.1924’ten aktaran Hasan Türker, Türk Devrimi ve Basın 1922-1925, Izmir, Dokuz Eylül Üniversitesi yayını, 2000, sayfa 217, 218.

[77] Tanin Gazetesi, 6 Kanunusani 1925’den aktaran Hasan Türker, Türk Devrimi ve Basın 1922-1925, Izmir, Dokuz Eylül Üniversitesi yayını, 2000, sayfa 218, 219.

[78] T.C. Başvekâlet Matbuat Müdürlüğü’nün Örfi Idare Komutanlığı’na gönderdiği 10.02.1942 tarihli yazısı, Basın Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü (BYEGM) Arşivi, Yeni Sabah Gazetesi Dosyası. (Belge için fotoğrafa bakınız)

[79] Matbuat Umum Müdürlüğü’nün Yeni Sabah Gazetesine gönderdiği 10.11.1942 tarihli telgraf, Basın Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü (BYEGM) Arşivi, Yeni Sabah Gazetesi Dosyası. (Belge için fotoğrafa bakınız)

[80] Ahmet Emin Yalman, Berraklığa Doğru, Vatan Gazetesi, 4 Aralık 1941, sayfa 1 ve 2.

[81] Basın Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü (BYEGM) Arşivi, Vatan Gazetesi Dosyası.

[82] Basın Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü (BYEGM) Arşivi, Vatan Gazetesi Dosyası, Dosya No: A/382. (Belge için fotoğrafa bakınız)

[83] Ahmet Emin Yalman, Yakın Tarihte Gördüklerim ve Geçirdiklerim, cild 3, Rey Yayınları, Istanbul 1970, sayfa 290.

[84] Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi (BCA), 030.18.01.02/100.103.14. (Belge için fotoğrafa bakınız)

[85] Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi (BCA), 030.18.01.48.69.20

[86] Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi (BCA), 030.18.01.78.73.1.

[87] Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi (BCA), 030.18.01.19.15.12.

[88] Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi (BCA), 030.18.01.014.44.14.

[89] Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi (BCA), 030.18.01.12.42.9.

[90] Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi (BCA), 030.18.01.20.40.5.

[91] Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi (BCA), 030.18.01.33.6.3.

[92] Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi (BCA), 030.18.01.37.46.14.

[93] Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi (BCA), 18.86.192.1935.

[94] Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi (BCA), 030.18.01.82.17.3.

[95] Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi (BCA), 030.18.01.50.87.6.

[96] Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi (BCA), 030.18.01.84.78.20.

[97] Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi (BCA), 030.18.01.78.73.17.

[98] Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi (BCA), 030.18.01.84.69.7.

[99] Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi (BCA), 030.18.01.65.44.16.

[100] Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi (BCA), 030.10.01.62.20.11.

[101] Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi (BCA), 030.18.01.84.73.13.

[102] Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi (BCA), 030.18.01.69.86.15.

[103] Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi (BCA), 030.18.01.76.60.5.

[104] Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi (BCA), 030.18.01.79.89.4.

[105] Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi (BCA), 18.86.316.1938.

[106] Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi (BCA), 030.18.01.82.14.12.

[107] Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi (BCA), 030.18.01.51.5.5.

[108] Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi (BCA), 18.86.309.1938.

[109] Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi (BCA), 18.86.307.1938.

[110] Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi (BCA), 18.86.313.1938.

[111] Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi (BCA), 030.18.01.84.89.11.

[112] Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi (BCA), 030.18.01.46.48.2.

[113] Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi (BCA), 030.18.01.68.79.3.

[114] Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi (BCA), 030.18.01.50.88.8.

[115] Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi (BCA), 030.18.01.20.38.2.

[116] Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi (BCA), 030.18.01.025.46.7.

[117] Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi (BCA), 030.18.01.013.13.7.

[118] Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi (BCA), 030.18.01.1.2.13.

[119] Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi (BCA), 030.18.01.018.17.11.

[120] Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi (BCA), 030.18.01.84.73.13.

[121] Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi (BCA), 030.18.01.84.73.13.

[122] Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi (BCA), 030.18.01.020.58.8.

[123] Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi (BCA), 030.18.01.50.87.7.

[124] Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi (BCA), 030.18.01.49.72.13.

[125] Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi (BCA), 030.18.01.,71.6.10.

[126] Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi (BCA), 030.18.01.47.55.15.

[127] Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi (BCA), 030.18.01.79.82.4.

[128] Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi (BCA), 030.18.01.49.72.12.

[129] Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi (BCA), 030.18.01.49.72.12.

[130] Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi (BCA), 030.18.01.013.17.17.

[131] Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi (BCA), 030.18.01.013.25.13.

[132] Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi (BCA), 030.18.01.60.92.12.

[133] Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi (BCA), 030.18.01.22.59.13.

[134] Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi (BCA), 030.18.01.63.30.17.

[135] Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi (BCA), 030.18.01.39.64.5.

[136] Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi (BCA), 030.18.01.74.33.17.

[137] Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi (BCA), 030.18.01.46.48.11.

[138] Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi (BCA), 030.18.01.84.65.18.

[139] Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi (BCA), 18.86.298.1937.

[140] Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi (BCA), 030.18.01.47.57.9.

[141] Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi (BCA), 030.18.01.82.18.18.

[142] Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi (BCA), 030.18.01.85.100.13.

[143] Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi (BCA), 030.18.01.88.85.15.

[144] Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi (BCA), 030.18.01.87.55.3.

[145] Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi (BCA), 030.18.01.93.1.9.

[146] Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi (BCA), 030.18.01.105.31.8.

[147] Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi (BCA), 89.129.16.1940.

[148] Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi (BCA), 030.18.01.94.16.20.

[149] Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi (BCA), 030.18.01.93.103.20.

[150] Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi (BCA), 95.61.20.1941.

[151] Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi (BCA), 030.18.01.92.94.13.

[152] Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi (BCA), 030.18.01.,85.102.18.

[153] Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi (BCA), 030.18.01.106.67.5.

[154] Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi (BCA), 030.18.01.88.80.20.

[155] Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi (BCA), 030.18.01.87.71.14.

[156] Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi (BCA), 030.18.01.92.85.17.

[157] Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi (BCA), 030.18.01.92.88.7.

[158] Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi (BCA), 030.18.01.94.20.8.

[159] Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi (BCA), 030.18.01.94.34.10.

[160] Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi (BCA), 030.18.01.96.82.6.

[161] Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi (BCA), 030.18.01.88.98.12.

**********

Kadir Çandarlıoğlu

**********

Alıntılarda şu şekilde kaynak belirtiniz:

http://www.belgelerlegercektarih.wordpress.com

*

*

16 responses to “M. Kemal Atatürk’ün Yasakladığı, Kapattığı Gazeteler, Basın Sansürü”

  1. Bilen Biri Avatar
    Bilen Biri

    Güzel bi yazıydı. Bilgileri anlatırken özet geçmen daha iyi olurdu, gerçekleri az çok tahmin edebilmeliyiz artık. Bir kahraman yarattı Türkiye. Yaptığı yanlışlar karalandı. İyi yanları abartıldı. Masa başında kaybettiği topraklara “ağzımız iyi laf yapmıyor” dedirttiler. Ve biliyorum ki gerçekleri bilen solcularda var. Kendilerine yakıştıramadılar. Sessiz kaldılar. Muhalefet olmak doğrulara yanlış veya yanlışa doğru demek değildir. Atatürk ün din hakkındaki düşüncelerini açıkca okuyun. Kendi anlatmış zaten ne kadar pislik biri olduğunu. Yediremediler, sansürlediler, özür dilediler karaladılar. Uyanın solcular.

    1. ozan Avatar
      ozan

      SiZ nasil mustafa kemale bu denli çamur atma cesaretini kendinizde görebilirsiniz. .pislik sizsiniz terbiyesiz ahlaksiz insanlar.cocuk istismarcisi tecavuzcu zihniyetler.cok zekice ama kabul etmem lazim..insanlarin algilariyla oynuyorsunuz..ataturk bile basina despottu Atatürk bile meclise kendi adamlarını yerlestirdi yi mesrulastirip yer yapıyorsunuz. Basin özgürlüğü tahribatini normallestirmeye çalışıyorsunuz. Mustafa kemale uzanan dilleriniz kopsun..liderliği kararliligi olmasaydi suan kimden oldugu belli olmayan biriydin…cahille tartisma olursun cahil..kime ne diom..

      1. belgelerlegercektarih Avatar

        @ozan, camur atilmiyor. Tam olarak neresi hataliysa yazin, izah edelim.

      2. Mehmet Avatar
        Mehmet

        Zavallı karacahil, inatçı, kalın kafalı, beyni yıkanmış, düşünme ve sorgulama yetisini kaybetmiş küfürbaz gafil Kemalistler! Tek yapabildiğiniz ahlaksızca küfürler ve boş tehditler savurmak. Bilgi çağında yaşıyoruz. Küfredeceğiniz yerde ilimle ve belgelerle bu sitedeki bilgileri çürütün de görelim. Ama heyhat! 90 yıldır okutulan resmi tarih yalanlarla dolu olduğu için, gerçek tarihin acı gerçeklerini kabul etmek zor geliyor değil mi? Evet tutunacak bir dalınız olmadığı için bu kadar acizsiniz ve ilimle mukabele yerine elinizden sadece küfretmek geliyor. Hadi ateistler görmediğine inanmıyor; ama siz gördüğünüze bile inanmıyorsunuz. Bir de dindarlara yobaz dersiniz. Bundan ala yobazlık mı olur?

Bir Cevap Yazın

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

Blog at WordPress.com.